Öğrenemeyen organizasyonlar yada haşlanmış kurbağa meseli.

Öğrenemeyen organizasyonlar yada haşlanmış kurbağa meseli.

 “Hayristan Cumhuriyeti*”nde sıradan bir günün sabahı.

Beni tanıyanlar mütevazi mülayim müstesna müşkülpesent ve evcimen (4M+1E) biri olduğumu söylerler. Sabah erkenden uyanırım. İlk olarak kahvemi içerim. Eşim için yumurta haşlayıp onu uyandırırım. Yemesi içmesi makyajı giyinmesi vs 1 saat sonra çıkmak için hazırız. Benim sorumlu bir eş olarak bir sonraki görevim eşimi işe bırakmak. Özel şöfor kasketimi ve ceketimi kuşanıp bekleme moduna geçerim. Koca bir gün var önümde, şarzımı dikkatli harcamalıyım. En az 5 dk daha erken çıkar, yazsa arabayı serinletir, kışsa ısıtıp beklerim ki arabaya girdiğinde gülümsemesini görebileyim cancağzımın. Laf aramızda herşey kendim için aslında. Geliyor gülümseyerek arabaya biniyor. Ve start verilir. O andan itibaren rehavet bitmek zorunda. Artık her adımımızı acele atmamız gereken güne başlıyoruz.

Araba sürerken yola çok dikkat etmem gerekiyor. Trafiğin çok keşmekeş olmasından değil. Yol düzenleme çalışmalarının neredeyse yılın 4 mevsimi, günün 24 saati devam ettiği bir caddeden geçtiğimiz için.  Arabanın alt takımı düzeltmne, rot balans, balon yapan lastik vs derken daha geçen hafta 3k servetim azaldı. Yolda artistik patinaj misali zigzaglarla ilerliyoruz açık bırakılan deliklere kanalarra denk gelmemek için. Toz, toprak, mıcır allahın şartı, onlar olmazsa olmaz. Arabayı her gün yıkatsam yeridir. Ondan vazgeçtim yıkatmıyorum artık. Orjinal rengini görmeyeli uzun zaman oluyor.  Kornalar selektörler havada uçuşuyor.  Şu an sürmekte olan yol çalışması son 5 senedir var. 5 sene diyorum aslında daha eski, biz taşınalı 5 sene olduğu için benim referansım bu. Çok eskiler var onlar hayal meyal bi 20 senesi var diyorlar ben onların yalancısıyım efendim. Peki bu yolda yapılamayan ne tam olarak. Bilmiyoruz. Ama her yağmurda taşan giderler açılan yarıklar buz dağının görünen kısmı. Neden aynı işi tekrar tekrar yapıyorlar ki, çözemedikleri sorun ne diyor eşim. Bence onlarda bilmiyor. Bilselerdi 5 senedir (20 diyemem, ben gördüğüme  inanırım) devam etmezdi bu kısır döngü diyorum. Ekonomi açısından dönen çarklar malum da saçma değilmi gidin başka yerde oynayın birazda . Sonra bir anda 5. Disiplin kelimeleri döküldü ağzımdan.  Tabi durup dururken çıkan bu isim tamlaması eşimi tedirgin etti. Hayristan cumhuriyetinde bir güne daha böylece başladık.

 Yıllar önce okuduğum  Peter M. Senge nin 5. Disiplin adlı kitabı tamda bu durumdan bahsediyordu. Hayal meyal hatırlıyorum. O yüzden tekrar okumalıyım. İlk baskısı 1990 yılında (bizdeki ilk çevirisi 1993 te) yapılan kitabın yine YKY den çıkan 19. baskısı  şanslıyım yazar tarafından yapılan yeni eklemeler ve güncellemeler içeriyor. 

Öğrenememekten yaptık girizgahı, kitabın bu konuyu ele alan bölümü ile devam edelim. Organizasyonlardaki 7 öğrenme yetersizliğini şöyle gruplandırıyor, Peter Senge.

1.       Pozisyonum neyse ben oyum.

 Geçen yağmur sonrası koca koca çatlaklar oluştu askeriye çıkışı birde bizim oralar, yüksek rütbeli komutanlarımızdan biri farkedip halledin emri verir, komutanın tabiki kendisi gibi yüksek mevkili dostuna bilgi gider ve hemen kapatılır çatlaklar. Vay be ne hız. Quick response yol düzeltme budur. Yolda çalışan işçiler, o çalışmayı planlayan mühendisler eminim yaptıkları işte çok iyilerdir. Hiç şüphe yok. Pozisyonları ne gerektiriyorsa yaparlar en hızlısından. Kendilerine verilen işi ne eksiği ne fazlası yerine getirirler. Fakat hesaba katılmayan birşey olur. Yağmur yağar ertesi gün. Yeni çatlaklar, onarılan ama henüz tam kurumadığı için tekrar açılan eski çatlaklar. Bir süre sonra yeni emirler gelir yeni hızlı aksiyonlar alınır vs. vs. min 5 max 20 (+∞) yıl devam eder bu böyle.

2.       Düşman dışarda sendromu

İşler bitmez yada kalıcı sistematik önlemler iyileştirmeler yapılamaz çünkü baştaki siyasi parti muhalefete ait olan belediyeyi dışlar efendim. Yardım etmezler maddi olanakları tıkarlar. Düşman hep vardır ve o dışardadır. Sen çok yaşa düşmanım. Long live the enemy!

“Oysa bütüncül düşünce bize dışımız diye bir yer olmadığını söyler.Biz ve sorunlarımızın nedeni tek bir sistemin parçasıdır. Çare bizim düşmanınızla ilişkinizde yatar.”

3.       Sorumluluk üstlenme yanılsaması.

Senge’nin burada bahsettiği sorunların sebebini ararken proaktif olma adına tepkiselleşme ya da savunmaya geçmedir.

Yol yapım problemimize dönecek olursak, hükümet bizi nasıl olsa desteklemeyecek, o kapıları zorlamaya hiç gerek yok, iyi kötü hızlı aksiyonlarımızı alalım, ve onarım ekibine talimat gider, 1. Maddeye bağlanır süreç bu noktada.

Yapılması gereken kendimiz mevcut soruna nasıl katkıda bulunuyoruzu sorgulamayabilmek olmalıdır. Problemin bir türlü çözülemeyip, tekrarlanmasında bizim payımız nedir?

Aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemek deliliktir demiş Einstein.

“Birilerinin çıkıp biz delimiyiz demesi gerekiyor.”

4.       Olaylara takılıp kalma, kısa vadeli düşünme pratiği.

Senge bu maddeyi açıklarken 2 çocuğun oyuncak kavgasını örnek verir. Lucy topunu aldığı için Tommy e vurmuştur. Tommy topu almıştır çünkü Lucy onu uçağıyla oynatmıyordur. Lucy uçağıyla oynatmaz çünkü Tommy pervanesini bozmuştur. Yetişkinler olarak, hadi arkadaş arkadaş oynayın deyip, geçiştiririz. Ama benzer kavgalara günlük hayatımızda kendimizde dahil olur ve hatta devamında içselleştireceğimiz olumsuz duygularımızı davranışlarımıza ve çalışmamıza yansıtırız. 

Günü kurtarmak ve sonuç odaklı çalışma dayatmaları problemlerin sistemsel çözümü yerine kısa vadeli düşünme prensibini çalışma rutini haline getirir.

5.       Haşlanmış kurbağa meselesi

Bu tabiri duymuş olabilirsiniz. Çok eğlenceli aynı zamanda ürkütücü. Çoğunuz biliyorsunuzdur. Kurbağayı kaynar suya atarsanız zıplar kaçar ama 20 derece suya bırakıp su sıcaklığını yavaş yavaş artırırsanız zavallı kurbağa ne olduğunu anlayamadan haşlanma derecesine gelen su içinde uzanmaya devam eder. Sonrası malum. Burda haşlanan kurbağanın kim olduğunu belirtmeye gerek yok sanırım. Her sabah kornalar ve selektörler eşliğinde zig zaglar çizerek işe giden ben tabiki siz değil, haşa.

6.       Tecrübeyle öğrenme hayali

En iyi öğrenme tecrübe ile öğrenmedir. Ancak çoğu zaman bu bir lükstür. Özellikle kamu sektörü deneme ile öğrenme lüksüne sahip değildir. O sebeple atılan her yanlış adım uzun vadede kaybetmelere neden olur. O kadarda üzülmeyin, haşlanmış kurbağa prensibi var, canını yediğim. Bir noktadan sonra doygunluğa ulaşır, hissizleşiriz ve tepkisizlik sabitlenir.

7.       Yönetici takım miti

Profesyonel  tedbirli, öğrenmeye değişime ayak direyen, farklı görüşlere diyaloğa kapalı bir takım ruhudur öğrenemeyen yapıları oluşturan. Mevcut düzeni korumakta kraldan çok kralcı MT (Müdürler Tayfası) ruhu. Patronun izini takip etmek ilk görevimizse 2. görevimizde gemimize bizden olmayan tayfa almamaktır. Ekiplerde bağlanma (o meşhur “engagement”tan bahsediyorum) diye kabul edilen şey uyum sağlama adapte olmadır çoğu zaman.

Mevcut yönetim sistemlerimiz;

sonuçlara odaklanma, sistemsel sorun çözmeden uzaklaşıp yangın söndürmeye verilen öncelik, sadece doğru yanıtlar ve yanlış yanıtların olması, genelden farklı düşüncenin dışlanması, bireysel özelliklerin dikkate alınmaması, yıpratıcı rekabet ortamı, kontrol odaklı yönetim, yönetimi memnun edip günü kurtarma. Sonuç, bütünden uzaklaşıp sadece kendi alanını korumaya odaklı  çalışanlar yaratır. Organizasyonlar, çalışan profilleri tarafından şekillenen organik bir yapı ise, öğrenemeyen organizasyonlarda bu şekilde oluş(turul)ur.

*Tahsin Yücel’in 2008 de ilk baskısı çıkan, 14 öyküden oluşan Golyan Devrimi kitabında olayların geçtiği hayali ülke.